Yıldız satıcının cebindekiler 1: “Duchenne gülümsemesi”
- Burak Öztunalı

- Jul 28
- 2 min read
Updated: Aug 6
Zoom toplantısında kameranı açtın. Kibarca gülümsedin. Gözlerinle selam verdin. Herkesi dinledin, sen de konuştun ya da konuşmadın. Ama sonra toplantı bitti. Ekran kapandı. İçinden geçen; “Nasıldım? İyi bir etki bırakabildim mi?” İşte tam da bu noktada günümüz çalışma hayatının temel meselesi başlıyor. Toplantıya katılmak, ekranda görünüyor olmak başka, anlaşılmak bambaşka.

Pandemiyle birlikte hayatımıza giren dijital toplantılar, hibrit düzen derken artık ekran başında çok işimiz var. Yeni düzende, o küçük ama kıymetli iletişim detayları eksik kalıyor. Göz teması, baş sallama, mimik, duruş… Görmek daha önceki yazılarda değindiğim gibi 5 süper gücümüzden biri aslında. Tüm bu “anlama kılavuzları” ortadan kalkınca geriye yalnızca karelere bölünmüş yüzler kalıyor. Ve çoğu zaman o yüzlerdeki ifadeler de plastikleşmiş oluyor.
Biz farkında olmasak da karşımızdakinin mimiklerine bakarak onun ne hissettiğini anlamaya çalışıyoruz. Bilim bu konuda net: Gerçek bir gülümseme, yani “Duchenne gülümsemesi”, sadece dudakları değil göz çevresindeki kasları da harekete geçiriyor. Bu kaslar, içten gelen mutluluğun istemsiz izlerini taşıyor. MIT tarafından yapılan bir yapay zekâ analizinde, sahte gülümseme ile gerçek gülümseme arasındaki fark %92 doğrulukla tespit edilebiliyor (yakında yazılımcılar bu uygulamalara beden dili tercümesi içeren patchler eklerse hiç şaşırmam).
Aslında biz insanlarda tam olarak fark edemesek de içtenliğin eksikliğini bir şekilde hissediyoruz.
Dijital ortamda yapılan iletişimde, özellikle de görüntülü konuşmalarda, samimiyeti sadece sözlerle kurmak asla yeterli değil. Jest, mimik ve zamanlama gibi ince detaylar kaybolduğunda geriye yorumlara açık boşluklar kalıyor. Bir araştırmaya göre, Zoom ve benzeri platformlarda karşı tarafın gülümsemesini gören katılımcılar, toplantıdan daha memnun ayrılıyor ve o kişiyi daha yetkin ve güvenilir olarak algılıyor. Sadece konuya hâkim olmak yetmiyor; kendini doğru ifade edebilmek, neredeyse içeriğin kendisi kadar önemli hale geliyor.
İşte bu yüzden, Zoom’da gülümsemek bir nezaket değil, bir yıldız özelliği. Sadece gülümsemek de yetmiyor, içten olması gerek.
Sen içten gülümsediğinde, karşındaki de senin gibi hissetmeye başlıyor. Bu da mikro düzeyde bir güven bağı oluşturuyor. Yapay ya da zorlanmış gülümsemeler sadece görsel bir dekor gibi duruyor ve etkisini gösteremiyor.
Yeni çalışma düzeninde iletişim kurmak demek, artık “sesini duyurmak”tan fazlası. Sadece orada olman değil, nasıl orada olduğun fark yaratıyor. Bu yüzden dijital ortamlarda iletişim kurarken sadece ne söylediğine değil, nasıl söylediğine ve hangi ifade ile söylediğine de dikkat etmek gerekiyor.
Kameranın önünde geçirdiğimiz o doğru kullanılmış birkaç saniye, bütün toplantının tonunu belirliyor. Bir gülümseme… gerçekse, ancak o zaman bir şey ifade ediyor.




Comments